7fjo. İnfak, zekat, sadaka Kur’an-ı Kerim’de infak üzerine bu üç kavram bunların etrafında bu üç kavramı etimolojik yani kök olarak sonra da şer’i anlamı itibari ile incelemek eskimez bir sözü vardır.’’Efradını cami ağyarini mani’’ olarak çerçevesini çizmek istiyorum. Evvela tanım yapılmayan kelimeler ,hududumuzu bilmeden yapılan evlere arazilerine doğrusu ne söylediğinizi bilmediğiniz için karşınızdakinin neyi anladığını da bilmez için tarifler ne kadar Cemil Meriç ’Her tarif bir tahriftir ’ demişsede. 1-İnfak Hem doldurmak hem de boşaltmak, hem tamamlamak ve hem de sonuna kadar dayamak anlamına gelir. Kelimenin etimolojisi adeta zıt anlamlı. İnfak kelimesi münafık kelimesi ile arkadaştır. Aynı köktendir. İnfak kelimesinin türetildiği kelime N-F-K nefaka dır. Nefak Elden çıktı, bitti manasına geldiği gibi, köstebek yuvasına da denir. Münafıkta aynı kökten türetilir. Oysaki Cenab-ı Hak Münafıkun Süresindeki nifak hastalığının şifası olarak infakı gösterir.Münafıkun s. 63/10 Doğrudan kelimeyi kullanarak ilk bakışta nifakla infak arasında bir ilişki yokmuş gibi gelse de hem dil açısından hem de mahiyet olarak bir ilişki vardır. Bu ilişki zıtların ilişkisidir. Nifak,iki yüzlü olanın tek dünyası ise iki dünyalı bir imanın infak nifakın panzehiridir. Nefaka kelimesine köstebek yuvası demiştik. Münafığa neden münafık denilmiştir? Nereden girip nerden çıktığı belli olmadığı yer altında hareket ettiği ekili alana zarar yumrulu bitkilere dadanır ve bir yere toplayarak istif eder. İstif ettiğini de yemez. Onun için köstebek yuvasını bulan ihya olur. Yani tam bir münafık tipi çiziyor aslı zatında. Belki zihninize gelebilir o zaman Allah-u Teala köstebeği niye yarattı ? Münafığı anlasınlar diye. Olmasaydı biz nasıl anlatacaktık bu konuyu. Araplar metroya nefak derler. Nereden girip nerden çıktığı belli değildir. Çünkü iki deliği var. Birinden girer öbüründen çıkar. Peki, nifakı anladıkta infak neden aynı kökten? İnfak Hem doldurmak hem de boşaltmak. Çünkü infak iki dünyalı bir inanç sisteminin müntesipleri tarafından yerine getirilen bir erdemdir. Metronun bir ucu bu dünyaya diğer ucu ise öbür dünyaya açılıyor. Adeta Einstein vom holü varya, sovulcan yuvası,kozmik alemleri ifade düzlemden öbür düzleme geçmek düzlemden fizik ötesine geçme gibi caizse atarsınız orada sizi bekler. İnfak Yarar veren bir şeyi ona Allah rızası için muhtaç olanlarla karşılıksız paylaşmak demektir. Kur’an-ı Kerim de ’Fi sebilillah’’ Allah yolunda sebilillah üç şeye atıf sebilillah infak,fi sebilillah cihad,fi sebilillah Allah yolunda infak,Allah yolunda cihat,Allah yolunda sebililah bir bağlayıcılık ve sınırlandırma infakın Allah yolunda olmayanı infak bu dünyadan öbür dünyaya gittiğine iman etmemiş bir insanın yardımı infak adını yardım olabilmesi için iki dünyalı olması dünyalı infak için infak mahza bir ahlaki erdemdir. Allah rızası gözetilmelidir. 2-Zekât Zekâ ile aynı köktendir. Zekâ; Çoğalan, üreyen, artma potansiyeline sahip olan kullandıkça artan demektir. Ve atuzzekate ve akridullahe kardan hasena, zekâtı verin, Allah’a güzel bir borç verin. Müzzemmil s. 73/20 Kur’an-ı Kerimde; ’vermek’’ yardımcı fiili ile atuz-zekata,hem ’yapmak’’ yardımcı fiili ile lizzekati failün,hem de yardımcı fiilsiz olarak tezekka,yetezekka,zekka kök anlamından dolayı ’artma ,gelişme’’ manasını lugat manası ekonomik değil karşılıksız harcamak değil,ondan daha öte arınmak için fedakarlık etmek,arınmak için bedel ödemek anlamlarına mananın en belirgin olduğu ayeti kerime şudur. ''Onların mallarından, onları kendisiyle arındıracağın ve temizleyeceğin bir sadaka zekât al ve onlara dua et. Çünkü senin duan onlar için sükûnettir Onların kalplerini yatıştırır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir''.Tövbe s. 9/103Burada verilen şey sadaka olarak isimlendirilmekte, sadakanın amacının da zekât arınma olduğu vurgulanmaktadır. atu’z-zekate formları,’’arınmanın bedelini ödeyin’’ anlamına gelir ki, bu bedeli Peygamber Efendimiz sünneti açıklamıştır. İnfakı anlamak için tasavvur dünyamızı iyi anlamak dünyamız iyi anlaşılmadan infak iyi dünyamızın üç temel taşı ve adalet. a-TevhidVarlığın, varlığı oluşturan bütün bir alemlerin,her şeyin bir şeyle,her bir şeyle şeyin bir şeyle ilgisi mahlukat,her şeyin bir şeyle ilişkisi Halik mahluk ilişkisi biçiminde tezahür içindir ki;bizim alem tasavvurumuz Allah-u Teala’nın müdahil olmadığı hiçbir alan tersi şirktir. Müslüman’ın alem görüşü Hakkın müdahil olmadığı bir alan düşündüğünüzde yerine peydahlanmış bir tanrı atamanız boyunca tüm seküler düşünceler Allah’ın müdahil olmadığı alan fikrine Batı Hümanizmi buna müşriklerin şirki de buna sadece gökte değil yerde de göklerin ilahıdır diyen mantık nasıl şirke o gökleri idare bizleri yarattı tamam o uzak bir putlar ve putçuluklar ’uzak’’ tasavvurundan neşet için ’ve nahnu akrabu ileyhi min hablil verîd ’biz kulumuza şah damarından daha yakınız’’.Kaf s. 50/16 Kur’an-ı Kerim bizde bu tasavvuru inşa sana senden daha şah damarından daha yakın olan kalbinden daha yakınız damarınızdan daha yakın olanı aramak için uzağa gitmenize gerek nedenle şah damarından daha yakın olanı eğer hayattan dışlamaya çalışılırsa daha uzağa düşüyor,kendisine yabancılaşıyor, ,kendisine garipleşiyor bizim alem tasavvurumuz tevhid tevhid merkezli alem tasavvurumuzda ’İki hayat hayatı ukba hayatı’’. Dünya iki manaya gelir. a-Yakın b-Alçak,aşağı. Aslında Kur’an-ı Kerimde dünya ile ilgili tüm vurguları alta alta dizdiğinizde yakın olanı değil,alçak olanını daha çok bu hayatı alçak,aşağı bir hayat olarak cismani hayatla ruhani hayat diye de ikiye hayat kesif bir hayat ise bir hayat ,kesif olan toprağa olan hayat latif olan ruha için servet kesif olanla zekat,kesif olandan verip latif olana da,infak ta,servette kesif olandan azaltıp,latif olanı edna hayat a’la hayata böylece dönüştürülebilir. b-Hürriyet Hani, İmran’ın karısı, “Rabbim! Karnımdaki çocuğu sırf sana hizmet etmek üzere adadım. Benden kabul et. Şüphesiz sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin” demişti.Al-i İmran MuharraranEtrafım ne akrabaları ne ne kadını ,Meryem’in annesi,Hz. İsa anne annesi olan Hanne ömrünün sonunda bir evlada kavuşmuş .Hz. İsa tombaladan anlamı bu İsa getiren süreçler ta anne annede başlıyor. Bunun anlamı bir şey tesadüf bir güzellik tombaladan büyük annenin ödediği sonunda bir yavruya kavuşmuş ; kocası Imran, Hanne hamileyken vefat etmiş,yavru karnında .Duasını kabul edip kendisine evlat bahşeden Cenab-ı Hakka bir armağan vermek infak yapmak bedeli bir sadaka ama elinde avucunda hiçbir şeyi yok. Düşünüyor düşünüyor. En sonunda buluyor. Karnımdaki yavrum, onu infak edebilirim ve onu infak ediyor. nezertu leke ma fi batni muharraran kere çocuğu ömrünün sonunda bulmuş,senin bir şeyin yo ki zenginler sen veriyorsun?Allah-u Teala Allah’a geri vermenin anlamı var mı? Bu söz üzere götürdü mabede Meryem’in duruşu bu etraf ne mabede adanmaz,Yahudi geleneğinde Hanne!ya kız evlat kız olduğunu olsun bütün içerden ve dışarıdan gelen fikirlere rağmen çocuğumu adadım diyor. Bizde ki özgürlük ile Batıdaki özgürlüğün temel mantığı birbirine tamamen özgürlük arasındaki tasavvur 180 derece özgülük deyince; insanın nefsinin yapmak istediğini özgürlük,nefsin talebine karşı kayıtsız ve şartsız boyun özgürlük ise,nefsin istek ve taleplerine karşı kayıtsız ve şartsız karşı için bizde özgürlük özgürlük ise özgürlük insanın iç ise özgürlük,beşer tarafını şehvetinin,isteklerinin,arzularının,iç güdülerinin , bilinç altının doyar mı? için bizde özgürleştikçe kesif olandan özgürleştikçe kesif olana özgürleştikçe ruhumuz özgürleştikçe nefisleri büyür,egoları büyür,benlik büyür. İşte hürriyet tasavvurumuz zekatla,sadaka ile,kısaca infak ile alakası nedir? derseniz alakası bir parçası bizde sahip olduklarımızın biz mi sahibiyiz,yoksa bizimmi derken malınız mı yoksa demek diyenin malıysa de senin hiçbir köle efendisini efendi kölesini bir at süvarisini süvari atını senin sırtında mı,sen servetin sırtında elinde özgürlük tasavvurunda servete bakışımız böylece tasavvurumuz ne ise servet tasavvurumuzda öyle hürriyet tasavvurumuz nefsin özgürlüğü ise,servet tasavvurumuzda nefsin yemi tasavvurumuz nefsin özgürlüğü ise ,servetimizde ruhumuzun yemi sırtına atar bir Burak gibi miraca nedenle hürriyet tasavvurumuz mal,servet tasavvurumuzu doğrudan belirler. c-AdaletAdalet tasavvurumuz tevhid ve hürriyet tasavvurumuza göre adil olan?adaletten neyi anlamaktayız?işte bu servet kapitalizmin ,Marksizm’in ve sosyalizmin ufuklarında hep adalet ütopyası mutlu bir toplum çıkarmak,hepsinin hedefi biride mutsuz bir topluma kapitalizmin özü itibari ile maddenin egemenliğine ve üretim çarkını bir döngü olarak ortaya mülkiyet. Kapitalizm’in karşısında Marksizm yer alır. Mülkiyeti reddeder. Aslında kamu adına mülkiyeti kamuya adına kamuyu yönetenler aslında mülkiyet üzerinde her türlü tasarrufu da kapitalizm’den daha korkunç sonuç zaten. Peki İslam inşa ettiği akılda nasıl bir adalet duygusu yerleştirir?Şöyle ki;Dünya ve ahiret,iki dünyalı bir adalet bir adalet duygusu ki,ahiret yoksa orada adalet duygusundan selim ahirete iman adalete inkar eden bir kimsenin adaletten bahsetmesi kendisi farkında veya değil olmaksızın makro düzeyde adalet uydurulmuş,kanuna uydurulmuş,nizama uydurulmuş ,adam elindeki servetin tamamını sahtekarlıkla elde etmiş,başkalarının hukukunu gasp etmiş ve sonuna kadarda kimse farkına varmamış,bunun içinbir eli yağda bir eli balda deriz ya o eğer ahiret tasavvuruna sahip iseniz bu insanın konumu nedir sizin yanınızda Allah adamı nereye koyarsınız?Bu adama ne dersiniz?Ahireti olmayan,çift dünyalı olmayan bir tasavvurda bu adam ahirete imanın olduğu bir yerde kitabına uydurulmuş olsa da hiçbir sahtekarlık ödüllendirilmeyecek ve cezasızda için adalet,iki dünya üzerine inşa dünya üzerine adalet olmaz. Bu çerçevede rızık tasavvurumuzu da adalet belirler.’’er rızku al’ellah’’ rızık Allah-u Teâlâ’ya Hak yeryüzüne rızkı insanlığa yetesiye yüzünde insanlığın nüfusu her ne kaç olursa olsun .İşte burada kapitalizmin ’ihtiyaç sınırsız,açlık ise evrenseldir’’ soytarılığı inkar edilmiş olur. ’’er rızku al’ellah’’ rızık rızkı yeryüzüne yetesiye açlık varsa bunu nasıl algılarız? Açlık varsa rızkın adil bir biçimde bölüşülmediği ve dolayısıyla o dünyada adalet olmadığını için açlık Allah’a değil kullara nispet bunun hikmeti nedir derseniz?Yeryüzünde yaşamamızın hikmeti ne ise bunun hikmeti de o yaratıldık sualine Kur’an-ı Kerim şöyle cevap veriyor. ’O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır’’.Mülk Yani yeryüzü bir cennet değildir. Bakınız Komünizminde, Kapitalizminde, Sosyalizminde vaat ettiği şey birbirlerine zıt düşüncelere sahip olsalar da yeryüzü cennetini vaat bir bireyi putlaştırarak vaat toplumu putlaştırarak ve diğeri de ideolojiyi putlaştırarak yeryüzü cennetini vaat İslam yeryüzünde bir cennet vaat ahirette cenneti vaat içindir ki;İslam’a göre yeryüzü,yaşadığımız bu hayat bir imtihan mükemmelmidir?Cennete bakarak salonu olarak bakıyorsanız bu kadar harika bir imtihan salonu bir imtihan türü eksik olmak için her sebep Hz. Allah güzel mi yarattı diye bakarken ,hayatın önce adını koyup ,sonra imtihan salonunu ,imtihan için elverişli mi yaratılmış diye sormak nedenle dünya mükemmel bir imtihan şey imtihan sağlık,doğum ölüm,iyi kötü,güzel çirkin,gelen giden,yıkılan kalkan,görmek görememek hepsi bunlar bizim birer imtihan bir imtihan aracı,akılsızlık bir imtihan aklın bir sınavını versin diye , akıllıların önüne açılmış ilahi bir bir imtihan yeri olarak gördüğünüzde her şey yerli yerinde,hepside bu çerçevede servet bir bir imtihan aracı olarak gören insan mutlak mülkiyet iddiasında bulunabilir mi?Mutlak mülkiyet tasavvuru Allah’tan rol çalmaktır.’’Malik’ül Mülk’’Mülkün yegane maliki Allah’ emanetle izah tasavvurumuz emanet tasavvurumuzla için servet ya ihanet edilmiş bir emanet,yada sadakat gösterilmiş bir emanettir. 3-SadakaEtimolojik anlamı ’özünde güçlü ve sağlam olmak’’ olan ’sıdk’’ kökünden zıttı güç ve dürüstlük sadakat ile ifade sadakatine delil olsun için malından Allah’ın adına çıkardığı miktara da sadaka denilmiştir. Esasen sadakaya Allah’ın emanetine sadakat olduğu için bu isim verilmiştir. Çünkü servetin emanet olduğunu bilenler paylaşırlar ve paylaşmak emanete sadakattir. Her işin püf noktası , matematiksel olarak ne kadar kazandığınız değil,kazandıklarınızın mutluluğunuza tayin edense , karın çokluğu değil bereketi ve haram hain,helal ise kişi için en kara gün hesap ak akçe kara gün bir de Allah’a göre sınıflandırılması kazanır,bereketi ise Allah verir. Özetle 1-Arkasından başa kakma olarak gelecek sadakadan, güzel bir söz daha evladır. Sahabe efendilerimizin bu konudaki tavırları şu ettikleri kimseyi gördüklerinde cennetimizin hamalı diye bakarlarmış.’’Hammalat’ül cinan’’ Bizim cennetimizi sırtında taşıyan kimselerdir bunlar derlermiş. 2-İnfak iftihar değil imtihandır. Çünkü servet bir imtihandır, emanettir. 3-Sadaka malın budanmasıdır. Meyve budandıkça, servet paylaşıldıkça gürleşir. 4-Vermeği bir erdem değil, yükümlülük olarak görmek gerekir. Vermek, bir insanın başkasına iyilik yapması değil, kişinin kendisine iyilik yapmasıdır. Ona verdiğinden teşekkür beklemek yerine, verebildiğim için şükürler olsun demek lazımdır. Büyükler, nimetten önce şükrettiklerine şükrederlermiş. Bana şükretmeyi nasip ettiğin için sana şükürler olsun ya rabbi derlermiş. Verebilmeye şükredebilmek bu çok önemli. Serveti olan vermez. İman verir. Mevlam imanımızı bol eylesin.amin
Zekat nedir? Zekatın miktarı ne kadardır? Zekat ve sadaka neden verilir? İslam’da zekat ve sadaka vermenin hikmetleri...Zekât, belli bir miktarın üzerinde mala sahip olan zenginlerin, mallarından %2,5 nisbetinde fakirlere, yoksullara, zekât toplayan memurlara, gönülleri İslâm’a ısındırılacak olanlara, hürriyetlerini satın almaya çalışan kölelere, borçlulara, Allah yolunda cihâd edenlere, yolda kalanlara vermesidir. Tevbe, 60 Hayvanlar ve toprak mahsulleri de zekâta tâbîdir. Her birinin hesapları farklı farklı yapılır. Toprak mahsullerinin zekâtına “öşür” denir. Sadaka ve infâk kelimeleri ise, her ne kadar bazen zekât mânâsına kullanılsalar da daha çok nâfile olarak muhtaçlara yapılan yardımları ifade ederler. ZEKAT VERMENİN HİKMETLERİ Güçlü-zayıf, sıhhatli-hasta, bilgili-câhil, zengin-fakîr gibi fertler arasındaki farklılaşma ve kademeleşme, toplum nizâmının tesîsi ve âhengini temin için gereklidir. Ancak zenginlik bir izzet, fakîrlik de bir zillet değil, taksîm-i ilâhîdir; mukadderâtın hikmet ve maslahat tezâhürüdür. Hepsi de insan için imtihan vâsıtasıdır. Mühim olan kalbin Allah’a bağlılığıdır. İnsanlar arasındaki taksimat farklı olduğu gibi mükellefiyetler de ona göre tanzîm edilerek ictimâî denge en mükemmel bir şekilde tesis edilmiştir. Bu içtimâî dengeyi sağlamada en mühim rolü zekât, sadaka ve infâk gibi mâlî ibadetler oynamaktadır. Zekât ve infak, varlıklı insanların servetlerine aldanarak azgınlaşmasını ve muhtaçların zenginlere karşı kin ve hased gibi menfî temâyüllere kapılmasını engelleyerek ictimâî hayatı korur, fertleri birbirine kardeşlik ve muhabbetle bağlar. Zenginlerle fakirler arasındaki mesafeyi asgarîye indirir. Fakirlerin sayısını yok denecek kadar azaltarak, bu sebeple meydana gelen birçok tatsız hâdisenin önüne geçer. Nitekim Halife Ömer bin Abdülazîz g, zekât memurunu Afrika ülkelerine göndermişti. Memur, malları dağıtamadan geri getirdi. Çünkü zekât alacak kimse bulamamıştı. Bunun üzerine Halife de bu paralarla pek çok köle alıp âzâd etti.[1] Zekât, farklı seviyelerdeki insanlar arasında kurulan ve cemiyeti bütünleştiren bir köprüdür. Bu sebeple Rasûlullah şöyle buyurmuştur “Zekât, İslâm’ın köprüsüdür.” Beyhakî, Şuab, III, 20, 195; Heysemî, III, 62 Bu hadis-i şerif, zekâtın aynı zamanda âhirette kurulan bir köprü olduğunu da beyan etmektedir. Nitekim Katâde Hazretleri’nin nakline göre “Zekât, cehennem ile cennet arasında bir köprüdür. Kim zekâtını öderse köprüyü geçerek cennete nâil olur.” Abdurrazzâk, Musannef, IV, 108 İnfâkın, toplumdaki farklı insanlar arasında nasıl bir köprü olduğunu gösteren şu misâle bakalım Hz. Ömer yolda giderken bir kapının önünde yaşlı ve âmâ bir yoksulun dilendiğini gördü. Arkasından yaklaşıp koluna dokundu ve “–Sen ehl-i kitâbın hangi sınıfındansın?” diye sordu. Yaşlı zât yahudî olduğunu söyledi. Hz. Ömer “–Seni bu hâle düşüren sebep nedir?” dedi. Âmâ yahudî “–Benden cizye alınması, bir de ihtiyaç sahibi ve yaşlı olmam beni bu hâllere düşürdü” dedi. Ömer âmâ yahudînin elinden tuttu ve onu kendi evine götürdü. Evinde bulabildiği bazı şeyleri yahûdiye verdi. Sonra Beytülmâl memurunu çağırdı ve ona şu talimatı verdi “–Bu ve bunun gibi olanlara dikkat et! Allah’a yemin ederim ki eğer biz gençliğinin verimli çağında ondan istifade edip de yaşlanıp çöktüğünde böyle sefil bırakırsak, hiç de insaflı davranmış olmayız…” Bu hâdiseden sonra Hz. Ömer o ve benzerlerinden cizyeyi kaldırdı.[2] Kazanılan fazla mallar, bu şekilde kısım kısım, derece derece cemiyetin mağdurlarına intikâl ettirilir. Böylece toplumda muvâzene, adâlet ve ictimâî âhenk meydana gelir. Zenginin serveti temizlenir. Mal, sahibine bütünüyle helâl olur. Cemiyetin mağdur insanlarını sevindiren zekâtın, aslında verenlere sağladığı kazanç daha büyüktür. Zira “temizlik, sâfiyet, artış, bereket” mânâlarını ifade eden “zekât”, insanı bazı kalbî hastalık ve kötülüklerden arındırır, malın temizlenip bereketlenmesini sağlar.[3] Zekât ve sadaka, servet sahiplerinin nâil oldukları ilâhî nimetlere karşı ifâ etmeleri gereken şükrün bir ifadesidir. Cenâb-ı Hak, şükredildiği takdirde nimetlerini artıracağını, nankörlük edildiğinde ise azabının şiddetli olduğunu haber verir.[4] Hadis-i şerifte, her sene malının zekâtını gönül hoşluğuyla veren ve bunun için malının kötüsünden değil, orta hâllisinden ayıran kimselerin, imanın tadını alacağı ifade edilmiştir. Ebû Dâvûd, Zekât, 5/1582 ZEKAT VERMENİN FAYDALARI Zekât ibadeti insanın sahip olma ve menfaat duygularını terbiye eder. Bir zamanların gerçeklerinden olan kölelik zincirini, insanın boynundan çıkaran yine İslâm olmuştur. Hiç şüphesiz ki İslâm’ın, köleleri hürriyete kavuşturmak, onlara ihsân ve ikrâmda bulunmak için ortaya koyduğu hâl çârelerinin en müessirlerinden biri, yine zekât ve infâk müessesesidir. Zekâtın, millî servetin sürekli dolaştırılması, işleyip verimli hâle gelmesi, piyasanın hareketlenmesi, alışverişin canlanması gibi çok anlamlı ekonomik faydaları da mevcuttur. Yine zekât sâyesinde Allah yolunda gayret eden pek çok insana destek verilerek hayırlı işlerin yapılmasına öncülük edilir. İlim talebelerinin okumasına yardımcı olunarak ilmin ve fennin gelişmesine zemin hazırlanır. Zekâtı almak değil, vermek teşvik edilir. Allah Rasûlü “Veren el alan elden daha hayırlıdır. Yardım etmeye, geçimini üstlendiğin kimselerden başla! Sadakanın hayırlısı, ihtiyaç fazlası maldan verilendir. Kim insanlardan bir şey istemezse, Allah onu kimseye muhtaç etmez. Kim de tokgözlü olursa, Allah onu zengin kılar” buyurmuştur. Buhârî, Zekât 18; Müslim, Zekât 94-97, 106, 124 Bundan dolayı, daha hayırlı duruma yükselmek isteyen müslümanlar, büyük bir şevkle çalışıp kazanarak veren el olmaya gayret ederler. Neticede insanlar tembellik ve miskinlikten kurtularak çalışma ve kazanma azmi elde eder. Zekât verilmediğinde ise bütün bu faydalar tersine dönerek, fert ve toplum aleyhine büyük zararlar meydana gelir. Allah’ın, lûtfundan verdiği malı yine Allah’tan kıskanarak cimrilik yapan ve neticede ahlâkî zaafa mübtelâ olan insanın, ne dünyada ne de âhirette huzur bulması mümkün değildir. Zekât ve sadakalarla tedâvi edilmeyen cimrilik hastalığı, insanı dünyada sıkıntı içinde bıraktığı gibi, âhirette de yılanların zehrine dûçâr eder. Rasûlullah şöyle buyurur “Bir kimseye Allah Teâlâ mal verir, o da zekâtını ödemezse, bu mal kıyamet günü oldukça zehirli büyük bir yılan hâlinde karşısına çıkarılır. Yanaklarının üzerinde gazap ve zehirinin şiddetini gösteren iki siyah nokta vardır. O gün bu azgın yılan, mal sahibinin boynuna dolanıp ağzını kapatacak şekilde iki yanağından şiddetle ısırır ve –Ben senin dünyada çok sevdiğin malınım, ben senin hazînenim!» der.” Rasûlullah sözlerine delil olarak şu âyet-i kerimeyi okudu “Allah’ın fazlından kendilerine verdiği nimetleri infak hususunda cimrilik edenler, sakın bunu kendileri için hayır sanmasınlar; bilakis bu, onlar için bir şerdir. Cimrilik ettikleri şeyler kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.” Âl-i İmrân, 180 Buhârî, Zekât, 3; Tirmizî, Tefsir, 3/3012 Rasûlullah Efendimiz, zekâtın toplumda ağır bir yük olarak görülmeye başlandığı ve zamanla tamamen ihmal edildiğinde, insanların başına bir kısım belâların geleceğini haber vermiştir.[5] Bir defasında da şöyle buyurmuştur “Mallarının zekâtını vermekten kaçınan her millet, mutlaka yağmurdan mahrum bırakılır ve hayvanları olmasa, onlara yağmur yağdırılmaz.” İbn-i Mâce, Fiten, 22; Hâkim, IV, 583/8623 Yani zekât terk edildiğinde, toplumdan bolluk ve bereket kaldırılır. Yağan yağmur ve verilen rızıklar da ibadette beli bükülmüş kullar, mâsumlar ve hayvanlar hürmetine ihsân edilir. Zamanla toplum düzeni sarsılarak zenginle fakir arasında derin uçurumlar meydana gelir. Bu durum pek çok muhtaç insanı kötülüklere sevkeder. Neticede ne zenginin ne de fakîrin huzûru kalır. Dipnotlar [1] Bkz. Bûtî, Fıkhu’s-sîre, Beyrut 1980, s. 434. [2] Ebû Yûsuf, Kitâbu’l-Harâc, Dâru’s-Salâh, ts., s. 259-260. [3] Tevbe, 103; Sebe, 39; Ebû Dâvûd, Zekât, 21/1619. [4] İbrâhîm, 7. [5] Tirmizi, Fiten, 38/2210, 2211. Kaynak Dr. Murat Kaya, Ebedi Yol Haritası İslam, Erkam Yayınları İslam ve İhsan
Yazar şadgeldi hoca Temmuz 29, 2019, 841 pm Views Birbirine zıt kavramları karşılayan sözcüklere karşıt zıt anlamlı sözcükler denir. Karşıt anlamlı sözcükler iki zıt noktayı belirtir. Güzel – çirkin, Sevmek – nefret etmek, Gece – gündüz, siyah – beyaz, sıcak – soğuk vb…. NOT Her sözcüğün zıt anlamlısı yoktur. Örneğin “su, aramak, yeşil…” gibi sözcüklerinin karşıt zıt anlamlısı yoktur. İlgili Ne düşünüyorsun? Üye Profil Sayfanızdan oylarınızı tarayın ve yönetin
Zekat ve Sadaka Önemli Kavramlar 8. Sınıf 2. Ünite COM_JDOWNLOADS_HOT COM_JDOWNLOADS_FE_DETAILS_DATA_BLOCK_TITLE COM_JDOWNLOADS_FE_DETAILS_CREATED_DATE_TITLE 2018-12-18 COM_JDOWNLOADS_FE_DETAILS_MODIFIED_DATE_TITLE 2020-05-11 COM_JDOWNLOADS_FE_DETAILS_FILESIZE_TITLE KB COM_JDOWNLOADS_RATING_LABEL 4 COM_JDOWNLOADS_JDVOTE_VOTES COM_JDOWNLOADS_FE_DETAILS_AUTHOR_TITLE İsmail YURT - Mevlüt KESMAN - Mustafa SA COM_JDOWNLOADS_FE_DETAILS_MODIFIED_BY_TITLE Mevlüt KESMAN COM_JDOWNLOADS_FE_DETAILS_HITS_TITLE COM_JDOWNLOADS_FE_DETAILS_AUTHOR_URL_TITLE GAE-İç Sayfalar Beceri Temelli LGS Din Kültürü Soru Bankası Yeni eklenen materyallerden zamanında haberdar olmak için Telegram Kanalımıza katılabilirsiniz. Kanala Katıl Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi alanında öğretmen ve öğrencilere herhangi bir menfaat amacı taşımadan materyal sunmayı amaçlayan bir platformdur. Sitemizde yer alan bütün dosyalar öğretmen ve öğrencilerin kullanımı için özel olarak hazırlanıp sunulmaktadır. Hiçbir dökümanın doğrudan veya dolaylı olarak ticari bir maksatla herhangi bir web platform üzerine yükleyip sağına soluna reklam doldurmak da dahil kullanılması yasaktır. Ayrıntılı bilgi ve iletişim için tıklayınız.
zekat ve sadaka sözcüklerinin anlamı